Psikoloji, insanın doğasını yansıtması sebebiyle her zaman sanatın ilgi odağı olmuş bir alan. Dünyada ruhsal bozuklukların giderek artıyor oluşu, psikolojinin ana akım sinemasında kapladığı yerin büyüklüğünü de doğal olarak arttırıyor. Öte yandan psikolojik filmler, işlediği kompleks ve ağır konular sebebiyle izleyenleri bir miktar zorlayabiliyorlar, bu nedenle gündelik hayatın yoğunluğundan kaçıp kafa dinlemek amacıyla izlenecek filmler oldukları pek söylenemez. Fakat her insan bir noktada insan ruhunun doğasını ve sınırlarını merak ediyor. Beynimizin sınırlarının olmadığını gösteren ve bizi insan ruhunun dehlizlerinde bir yolculuğa davet eden başarılı psikolojik filmlere, ele aldıkları bozukluklar üzerinden bir göz atalım. Tabii, bunların eninde sonunda bir film olduğunu ve yüzde yüz gerçeği yansıtmadıklarını da unutmamak lazım.

1. Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu

Daha çok eski adı olan ‘çoklu kişilik bozukluğu’ ile bilinen bu bozukluk bir hayli ilginç olduğu için sinemada işlendiği yapımların sayısı da oldukça fazla. Bu bozukluk, bireyin iki ya da daha fazla kişiliğe sahip olması ile belirgin bir kişilik bölünmesine işaret ediyor. Kişiler genelde kendilerindeki bu çoklu kişiliklerin farkında olmaz, bu sebeple anılarında boşluklar meydana gelir. Halk arasında cin çarpması olarak bilinen olgu aslında bir dissosiyasyon bozukluğudur.

Dissosiyatif kimlik bozukluğunun sinemadaki ilk örneklerinden biri olan bu filmin senaryosu, Christine Costner Sizemore adlı bu bozukluktan muzdarip bir kadının gerçek hikayesinden esinlenilerek yazılmış. Christine’in aslında 20 civarında kişiliği olsa da filmde sadece 3 tanesine yer verilmiş.

Başrolünü James McAvoy‘un üstlendiği 2016 yapımı Split, 24 karaktere sahip olan dissosiyatif kimlik bozukluğu hastası bir genç adamı konu alıyor. Filmin senaryosu, gerçekte de 24 karaktere sahip olan Billy Milligan‘ın hayat hikayesini andırıyor.

İlgili diğer filmler: Beyza’nın Kadınları, Fight Club, Birdman, Psycho, Identity, The Machinist

2. Şizofreni

Şizofreni, gerek edebiyatta gerek sinemada en çok işlenen ruhsal bozukluk desek yeridir. Çünkü oldukça karmaşık ve her bireye göre farklılık gösteren bir hastalıktır. Psikotik bozuklukların birçok alt tipinden biri olan şizofeninin karakteristik özellikleri; sanrılar, hezeyanlar, karmaşık duygu ve düşünceler, duygulanımda bozukluklar, katatoni (donup kalma) ve işlevselliğin azalmasıyla içe kapanmadır. Uzun ve kronik bir süreç olan şizofreni, kişinin gerçeklikle bağlarının kopmasına yol açabilir.

Başarılı aktör Jake Gyllenhaal‘in can verdiği Donnie Darko karakteri, gerçek olmayan bir insan-tavşan sanrısı görmesi ve bu tavşan tarafından manipüle edilmesiyle bir şizofreni tablosu çiziyor.

Yönetmen koltuğunda Darren Aronofsky, kadrosunda ise Natalie Portman, Mila Kunis, Vincent Cassel ve Winona Ryder gibi birbirinden başarılı isimleri bulunduran Black Swan da konusunu tüyler ürpertici bir gerçek yaşam hikayesinden alıyor. Psikozu en iyi yansıtan filmlerden biri desek abartmış olmayız.

İlgili diğer filmler: A Beautiful Mind, Conspiracy Theory, Shutter Island, Through a Glass Darkly

3. Bipolar Bozukluk

‘Manik depresyon’ ya da ‘ikiuçlu bozukluk’ olarak da bilinen bipolar bozukluk, iki ayrı hastalık dönemi olan bir duygudurum bozukluğudur. Mani (taşkınlık) ve hipomani (depresyon) olarak tanımlanan bu iki dönem birbirine taban tabana zıt iki duygudurum kategorisidir. Mani dönemlerinde hastalar aşırı derecede enerjik ve coşkuludur, benlik saygıları artar, her zamankinden daha az uyur ve daha çok konuşurlar, aşırı para harcama gibi sonunu düşünmeden hareket ederler. Hipomani döneminde ise bunun tam tersi olarak yorgun, mutsuz, umutsuz ve endişeli hissederler, enerji ve aktivite seviyeleri düşer, hiçbir şeyden keyif almazlar ve intihar düşünceleri dahi olabilir. Hastalık, kişinin bu iki zıt duygudurum arasında keskin iniş çıkışlar yaşamasıyla kendini gösterir.

The Hours, bipolar bozukluğa sahip Virginia Woolf‘un gerçek hayat hikayesini anlatıyor. Yazı yazmasına engel olduğu için tedaviyi reddeden Virginia, giderek artan ruhsal hezeyanlarına dayanamayarak ceplerine taş doldurup kendini Ouse Nehri’ne bırakıyor. Nicole Kidman‘ın canlandırdığı Virginia Woolf ve farklı zaman dilimlerinde yaşayıp Woolf’un ünlü kitabı Mrs. Dalloway’den etkilenen iki kadının (Meryl Streep ve Julianne Moore) bir gününü anlatan bu filmi izlemediyseniz, listenizin başına eklemeniz şiddetle tavsiye edilir.

İlgili diğer filmler: Mr. Jones, Bipolar, Silver Linings Playbook

4. Amnezi

Amnezi genellikle hafıza kaybı olarak bilinse de birbirine zıt iki alt türü vardır. Anterograd amnezide kişiler geriye dönük bellek kaybı yaşarlar. Herhangi bir travma veya hastalıktan önceki anılarını hatırlamaya devam ederler fakat yeni anılar yaratamazlar, yani bir bakıma yeni bilgileri öğrenemezler. Retrograd amnezide ise tam tersi olarak kişiler travmadan önceki anılarını kaybederler fakat yeni anılar edinmelerinde bir bozukluk yoktur.

Christopher Nolan‘ın harikası, anterograd amnezinin en iyi örneği olan Memento şu an IMDb’de tüm zamanların en iyi 51. filmi konumunda. Leonard Shelby (Guy Pearce), karısının katillerini bulup intikam almak istemekte fakat 15 dakika öncesini bile hatırlayamaması onun için işleri oldukça zorlaştırmaktadır

Bir araba kazasından kurtulan fakat kazadan öncesine dair hiçbir şey hatırlamayan bir genç kadın ve onunla karşılaşan Betty, kadının hayatına dair ipuçları peşinde koşmaya başlar.  David Lynch‘in anlaşılması en zor filmlerinden biri olan Mulholland Dr. içerdiği psikolojik unsurlarla hafızalara kazınıyor.

İlgili diğer filmler: 50 First Dates, Finding Nemo, The Number 23

5. Depresyon

Depresyon, neredeyse herkesin hayatında bir kez de olsa yaşadığı en yaygın duygudurum bozukluğudur. Mutsuzluk, karamsarlık, enerji ve hazzın azalması, melankoli, sürekli huzursuzluk hali, benlik saygısında azalma, motor becerilerde gerileme, uyku, iştah ve libido bozuklukları, ileri seviyelerde intihar düşünceleri ve girişimleri gibi kişinin işlevselliğini olumsuz etkileyen belirtileri vardır.

Lars von Trier‘in ‘Depresyon Üçlemesi’nin ikinci filmi olan Melancholia, yönetmenin kendi sözleriyle “Bir düğün, melankoli ve psikolojik bir felaket filmi.”. Trier, bu filmin ilhamını kendi de muzdarip olduğu depresyondan aldığını söylüyor.

İlgili diğer filmler: Prozac Nation, Good Will Hunting

6. Antisosyal Kişilik Bozukluğu

Halk arasında ‘sosyopat’ olarak isimlendirilen insanların sahip olduğu kişilik bozukluğudur. Psikopati ile aralarında çok kesin bir ayrım olmamakla beraber; psikopatların çizdiği davranış tablosu sosyopatlardan daha ağırdır. Yasalara uymama, şiddet içerikli dürtüsel davranışlar, başkalarını kasıtlı olarak incitme gibi ahlak dışı davranışlar sergilerler. Vicdanları gelişmemiştir fakat insani duyguları taklit etmede oldukça başarılı oldukları için toplum içinde uzun süre fark edilmeden devam edebilirler.

Bu filmin neresini öveceğine karar vermek bir hayli zor. Dahiyane senaryosunu mu, Anthony Hopkins ve Jodie Foster‘ın muhteşem oyunculuklarını mı yoksa psikolojik unsurların harikulade işlenişini mi? Sinema tarihinin en en etkileyici karakterlerinden biri olan Hannibal Lecter, defalarca kez sinema ve TV yapımlarına konu oldu. Kendisi de bir psikiyatrist olan Hannibal, aynı zamanda akıl almaz derecede zeki bir psikopat.

İlgili diğer filmler: We Need to Talk About Kevin, American Psycho, The Dark Knight, No Country for Old Men

7. Otizm

Yaşamın ilk senelerinde ortaya çıkarak beyin gelişimini etkileyen, sosyal etkileşim ve iletişime zarar veren bir bozukluktur. Otistik bireyler çevrelerine karşı kayıtsızdır, isimleri söylenince bakmazlar. Rutin davranışlarda bulunurlar ve düzene obsesyon derecesinde önem verirler. Bazı sıradışı konulara aşırı ilgi duyarlar ve bu konularla ilgili her şeyi en ince detayına kadar ezberleyebilirler.

En dayanıklı insanı bile hüngür hüngür ağlatma potansiyeli olan Rain Man, sinema tarihindeki en kült filmler arasında. Dustin Hoffman, otistik dahi rolüyle muhteşem bir performans sergileyerek En İyi Erkek Oyuncu dalında Oscar’ı evine götürüyor.

8. Borderline Kişilik Bozukluğu

Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından ‘nevrozlarla psikozlar arasında sınırda olan kişilik olarak kendini belli eden kişilik bozukluğu’ olarak tanımlanmıştır. ‘Sınırda’ denmesinin sebebi bu bozukluğa sahip kişilerin dünyasının siyah ya da beyaz olmasıdır. Onlara göre insanlar ya iyidir ya kötüdür, kendilerini ya göklere çıkarırlar ya da aşırı değersiz hissederler. Bunun yanında dürtüsellik, yoğun bir terk edilme kaygısı, gerçekle bağlantıyı yitirme, yineleyen intihar ve kendine zarar verme girişimleri gibi davranışlar sergiledikleri için borderline kişilik bozukluğuna sahip bireylerin çevresinde olmak oldukça yıpratıcıdır.

Senaryosu, 18 ay boyunca borderline kişilik bozukluğu tedavisi gören Susanna Kaysen’in bu süreçteki anılarını anlattığı kitabından uyarlanan filmde Susanna’yı Winona Ryder canlandırıyor. Ayrıca kadroda Angelina Jolie, Brittany Murphy, Jared Leto gibi büyük isimler de yer alıyor.

İlgili diğer filmler: Thirteen

9. Obsesif Kompulsif Bozukluk

Obsesyon, kişinin engel olamadığı ve yoğun strese yol açan duygu, düşünce ve dürtülerdir. Kompulsiyon ise obsesyonların sebep olduğu sıkıntıları hafifletmek amacıyla yapılan davranışlardır. Örneğin bir kişinin yoğun olarak eve hırsız gireceğini düşünerek anksiyeteye kapılması obsesif bir düşünce, bunu hafifletmek için kapıyı 5 kere kontrol etmesi ise kompulsif bir davranıştır. Obsesyonlar sadece temizlik gibi somut konular üzerine olmak zorunda değildir. Kişiler cinsel, dini obsesyonlar veya batıl inançlara da saplantılı olabilirler. Fakat bu durumun bir bozukluk olarak kabul edilebilmesi için kişinin günlük yaşantısındaki işlevselliğini önemli seviyede etkiliyor olmalıdır.

Mizantrop ve obsesif kompulsif bozukluğa sahip bir yazar (Jack Nicholson), bir garson (Helen Hunt) ve eşcinsel bir ressamın (Greg Kinnear) yakınlaşmasını konu alan oldukça eğlenceli bir film.

İlgili diğer filmler: The Aviator

10. Travma Sonrası Stres Bozukluğu

Ağır yaralanma, savaş, ölüm, doğal afet, cinsel saldırı gibi doğrudan veya dolaylı olarak örseleyici durumlara maruz kalan kişilerin, maruz kalma anından sonra olayla ilgili yineleyici, istemsiz, sıkıntı veren anılar yaşamasıdır. O anıları tekrar yaşıyormuş gibi davrandıkları dissosiyatif durumlar, travma sebebini hatırlatan uyaranlarla karşılaşınca yoğun ruhsal sıkıntı veya kendini suçlama, kendine yabancılaşma ve gerçekdışılık gibi semptomları vardır. Özellikle savaştan dönen askerlerin yoğun olarak yaşadığı bu durum ve 1. Dünya Savaşı askerlerinin savaş sonrasında gösterdiği katartik tepkiler ‘shell shock’ olarak adlandırılıyor. Vietnam gazilerindeki semptomlar ise spesifik olarak Vietnam Sendromu adıyla anılıyor.

Vietnam Savaşı gazisi Jacob (Tim Robbins) savaş sonrası psikolojik çözülmeler yaşamaktadır. Hayal ile gerçek arasında gidip gelen sekanslar ve Jacob’un delüzyonları bizi oturduğumuz yerde gerim gerim gererek şok edici finaliyle katarsis yaşatıyor.

İlgili diğer filmler: The Fisher King, Room, Forrest Gump, The Deer Hunter

Kaynak: Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders (DSM-5)

Bir yanıt yazın
You May Also Like