Son zamanlarda -ülkemizde biraz yavaş gelişse de- dünya genelinde LGBTİ+ bireyler konusundaki farkındalık ivmeli bir şekilde artmakta. Fakat ne yazık ki bu her zaman böyle değildi. 1900’lü yılların sonlarına kadar toplumun cinsiyet ve seksüalite konusundaki ahlaki normları oldukça katıydı ve bu normlara uygun olmayan bireyler için cinsel kimlikleri bir cehennem haline geliyordu. Sinemada bile eşcinsellik otoriter kurumlar tarafından katı sansür kurallarına tabi tutuluyordu. Yıllar boyu özgürlük ve insan hakları alanında verilen mücadeleler sayesinde bu normlar yavaş yavaş kırılmaya başlandı ve LGBTİ+ bireylerin hikayeleri de sanattaki yerini genişletti.

Sinema, günlük hayatlarımızda oldukça büyük bir yer kaplayan bir alan olduğu için LGBTİ+ bireylerin varoluşlarını destekleme konusunda önemli misyonları gerçekleştirebilme potansiyeline sahip. Belki bir film bile kelebek etkisi yaratarak birçok insanın bu konudaki ön yargılarını yıkar. Bu listede LGBTİ+ bireylerin hayatlarını, yaşadıkları zorlukları veya sınır tanımayan aşkları anlatan birçok filme rastlayabilirsiniz.

1. My Own Private Idaho (1991)

Narkolepsi: Ani ve derin uyku krizleriyle kendini gösteren bir hastalık durumu.

Film, bu tanım ile açılıyor. Baş karakterlerimizden Mike sokaklarda yaşayan bir narkolepsi hastası. Scott ise çok zengin bir aileye sahip olan fakat bu lüks hayattan hoşlanmadığı için sokaklarda yaşayan bir fahişe. İkili birbirlerinin en yakın arkadaşıdır fakat Mike, Scott için arkadaşlığın ötesinde hislere sahiptir. Mike’ın annesini bulmak için çıktıkları yolda aralarındaki ilişki tamamen farklı bir hale bürünecek.

Gus Van Sant, senaryoyu Shakespeare‘in Henry IV oyunundan esinlenerek yazdığı için film, oldukça şairane ve yoğun bir anlatıma sahip. Sadece 1993 yılında kaybettiğimiz River Phoenix ve Keanu Reeves‘in başarılı oyunculukları için bile mutlaka izlenmesi gereken bir film. Ayrıca, Red Hot Chili Peppers grubunun bas gitaristi Flea da filmde rol alan aktörlerden biri.

2. Brokeback Mountain (2005)

Genç yaşta kaybettiğimiz başka bir aktör, Heath Ledger

Yolları Wyoming’deki Brokeback Dağı’nda kesişen iki kovboy arasında dostluk olarak başlayan ve dokunaklı bir aşka dönüşen ilişkiyi anlatıyor film. Tayvanlı yönetmen Ang Lee, özellikle eşcinselliğin toplumda çok katı bir tabu olduğu o senelere eleştirel bir bakış atıyor. Oyuncu kadrosunda Jake Gyllenhaal, Michelle Williams ve Anne Hathaway isimlerini de bulunduran bu üzücü ve bir o kadar da güzel aşk hikayesini herkes mutlaka izlemeli.

3. Philadelphia (1993)

1980’lerin Amerika’sında AIDS olmanın ne demek olduğunu anlatan bir hikaye. Başarılı bir avukat olan Andrew Beckett (Tom Hanks), AIDS olduğunun ortaya çıkmasının ardından işten çıkarılır ve şirketine dava açar. Kendisini savunması için homofobik avukat Joe Miller’ı (Denzel Washington) işe alır ve Joe, eşcinsellere yapılan toplumsal ayrımcılığa vurgu yapar. Tom Hanks’e En İyi Erkek Oyuncu Oscar ödülünü kazandıran ve The Silence of the Lambs filminin de yönetmenliğini yapmış Jonathan Demme‘nin imzasını taşıyan bu film, eşcinsellerin toplum içindeki yerini ve eşitlik davasını anlatmasıyla sinemada özel bir yere sahip.

4. Monster (2003)

Amerika’nın ilk kadın seri katili olan Aileen Wuornos‘un trajik gerçek hayat hikayesini anlatan Monster, Charlize Theron‘un olağanüstü oyunculuğu ile ona En İyi Kadın Oyuncu Oscar ödülünü kazandırmıştır. Aileen, hem çocukluğunda hem de fahişelik yaptığı otoyollarda defalarca tacize ve istismara uğramış lezbiyen bir hayat kadınıdır. Aileen bir süre sonra kurbanlarını bu otoyol müşterilerinden seçmeye başlayan bir seri katile dönüşür. Bir yandan da Aileen’in Selby Wall (Christina Ricci) isimli bir kadınla olan ilişkisini anlatan filmin yönetmen koltuğunda Patty Jenkins oturuyor.

5. Moonlight (2016)

Yönetmen Barry Jenkins‘in senaryosunu Tarell Alvin McCraney’in In Moonlight Black Boys Look Blue isimli kitabından esinlenerek yazdığı ve yönettiği film maviliği ile bizi derinden etkilemeyi başarıyor. Afro-Amerikan bir çocuğun yaşam mücadelesine hayatının 3 evresinde şahit oluyoruz: çocukluk, ergenlik ve yetişkinlik. Hem ırkı hem de cinsel yönelimi sebebiyle toplum tarafından kabul görmeyen Chiron’un dokunaklı kendini keşfetme sürecini konu alan film 2016 yılında En İyi Film Oscar ödülüne layık görüldü. Ayrıca son zamanların yükselen aktörü Mahershala Ali de bu filmdeki rolü ile En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Oscar ödülünü kazandı.

6. The Normal Heart (2014)

Bu televizyon filminin yönetmen koltuğunda Ryan Murphy, oyuncu kadrosunda ise Mark Ruffalo, Matt Bomer, Taylor Kitsch, Jim Parsons, Jonathon Groff ve Julia Roberts bulunuyor. Bu isimlerden kötü bir iş çıkma olasılığı zaten yok sayılır. Çoğu kaliteli dizinin yaratıcısı olan Ryan Murphy, yönetmenlik ve senaristliğinin yanı sıra güçlü bir LGBTİ+ aktivisti. Larry Kramer’ın tiyatro oyunun film uyarlaması olan film, 1980’lerde patlak veren AIDS ve HIV krizi zamanlarında erkek arkadaşıyla birlikte bu konularda farkındalık yaratmaya çalışan bir gey aktivistin hikayesini anlatıyor.

7. La vie d’Adèle / Blue is the Warmest Color (2013)

15 yaşındaki Adéle, toplumun ona dayattığı ‘kızlar erkeklerden hoşlanır’ düşüncesiyle yetişmiş bir genç kızdır. Bir gün Emma ve mavi saçları onun dikkatini çeker. Bu an, Adéle’in kendini ve cinsel kimliğini keşfini başlatan bir dönüm noktası olacaktır.  Sinema tarihinde ilk defa yönetmen Abdellatif Kechiche ve oyuncular Léa Seydoux ve Adèle Exarchopoulos ile birlikte Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ödülünün paylaşıldığı filmdir.

8. Call Me by Your Name (2017)

Film, 17 yaşındaki Elio ve profesör olan babasının yaz stajyeri Oliver arasında filizlenen ve hayatlarını değiştirecek tatlı bir arzunun keşfini konu alıyor. Genç oyuncu Timothée Chalamet‘in parladığı film, eleştirmenlerden oldukça yüksek puanlar aldı ve Akademi Ödülleri de dahil olmak üzere birçok festival ve ödül töreninde boy gösterdi. İtalya’nın kuzeyindeki Lombardiya bölgesinin Cremona isimli şehrinde 17. yüzyıldan kalma bir villada çekilen film, sadece görüntülerinin güzelliğiyle bile bir başyapıt niteliğinde.

9. La mala educación / Bad Education (2004)

İspanyol sinemasının en önemli isimlerinden Pedro Almodóvar‘ın yazıp yönettiği film, ‘film içinde film’ tarzında üç farklı senaryodan oluşmaktadır. Pedro Almodóvar, filmi yaratma sürecinin 10 yıl civarında sürdüğünü söylemiştir. Eleştirmenlerden de oldukça yüksek notlar alan film, uluslararası bir ün kazanmıştır. Hitchcock tarzı bir gerilim olan film,  küçüklüklerinde bir pederin cinsel istismarına uğrayan iki çocuğun yıllar sonra yollarının bu istismar hakkında bir film çekmek amacıyla kesişmesini konu alıyor.

10. Milk (2008)

Bu konularda oldukça duyarlı yönetmen Gus Van Sant imzalı film, eşcinsel bir aktivist olan ve California’nın ilk eşcinsel politikacısı seçilen Harvey Milk‘in gerçek hayat hikayesini konu alıyor. Sean Penn, Harvey Milk rolündeki olağanüstü oyunculuğu ile her rolün altından kalkabileceğini göstermiş ve En iyi Erkek Oyuncu dalında Oscar ödülünü kazanmıştır. Ayrıca kadroda John Brolin, Emile Hirsch, James Franco ve Denis O’Hare gibi başarılı isimler de Sean Penn’e eşlik ediyor.

11. Serseri Mayınlar / Mine vaganti (2010)

Listede bir Türk yönetmene de yer vermemek olmaz. Ferzan Özpetek birçok filminde eşcinsellik konusuna değinmiş bir yönetmen. İtalya’da çektiği Serseri Mayınlar, makarna fabrikası sahibi muhafazakar bir ailenin, çocuklarının eşcinsel olduğunu öğrenmeleriyle başlayan trajikomik öykülerini anlatıyor. Hem güldüren, hem hüzünlendiren ve bu esnada cinsel kimlik stereotiplerine bir bakış atan eğlenceli bir film.

12. My Summer of Love (2004)

Krzysztof Kieślowski ve Roman Polanski ile birlikte Polonya sinemasının en gözde ismi Pawel Pawlikowski yönetmenliğinde acı-tatlı bir aşk filmi. Bambaşka sınıflardan olan iki kadın Mona (Natalie Press) ve Tamsin (Emily Blunt) bir yaz günü tanışırlar. Mona ve Tamsin’in birbirlerine öğretecekleri ve birlikte keşfedecekleri çok şey vardır.

13. Les amours imaginaires / Heartbeats (2010)

Kanadalı yönetmen Xavier Dolan‘ın yazıp yönettiği ve rol aldığı film, üç kişinin içine düştüğü trajik bir aşk üçgenini konu almaktadır. Xavier Dolan, J’ai tué ma mère (Annemi Öldürdüm) adlı yarı-otobiyografik ilk filmiyle eşcinsel olduğunu açıklamış ve eşcinselliği konu alan filmler çekmeye devam etmiştir. İkinci filmi olan Les amours imaginaires; renkleri, müzikleri, görüntü yönetmenliği ve hikayesiyle sizi içine alıp her türlü duyguyu hissettirebilecek özellikte bir film.

14. The Danish Girl (2015)

Film, bilinen ilk cinsiyet değiştirme ameliyatını geçiren transseksüel kadın Lili Elbe’nin gerçek hayat hikayesini konu almaktadır. Lili, kendini bir kadın gibi hissetse de eşi Gerda Wegener ile bir erkek olarak evlenmiştir. Bir gün Lili kadın model olarak Gerda’ya poz verdikten sonra günden güne kadın kimliğine bürünmeye başlar. Eddie Redmayne ve Alicia Vikander‘in başarılı oyunculukları onlara Akademi Ödülleri’nde adaylık ve Alicia Vikander’a ise En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında Oscar ödülü kazandırmıştır.

15. Carol (2015)

Todd Haynes imzalı film, mağaza görevlisi genç bir kadın olan Therese (Rooney Mara) ile boşanma sürecindeki zengin ve sosyetik Carol’ın (Cate Blanchett) aşkını konu alıyor. Fakat hem 1950’lerin Amerika’sında hem de Carol’ın sosyete camiasında bu aşka yer yoktur. Metacritic’te tüm zamanların eleştirmenlerden en yüksek puan alan 9. filmi seçilmesine rağmen adaylık gösterdiği 6 Akademi Ödülü’nden hiçbirini kazanamamıştır.

 

Bonus: Paris is Burning (1990)

Listedeki 15 filmin ardından, kurgudan ziyade ‘gerçeklik’ arayanlara özel bir belgesele yer vermemek olmaz. Jennie Livingston‘ın yönetmenliğini üstlendiği Paris Is Burning, 1980’ler New York’unun ırk, sınıf, cinsiyet ve cinsel yönelim anlayışına yönelik derin bir keşif niteliğinde. Drag balolarının altın çağı olarak kabul edilen senelerde gey ve transseksüel grupların hayatlarına, hayallerine, dönemin balo kültürüne yönelik gerçek görüntüler ve röportajlar ile hem kültürel hem de tarihsel açıdan paha biçilemez bir belgesel.

Bir yanıt yazın
You May Also Like