“Seçiş hürriyetimizin sınırsız olduğu tek dünya, kitaplar dünyasıdır.” diyor Cemil Meriç.

Bazen upuzun romanlardansa 1-2 saatte okunabilen kısa roman veya uzun öyküleri okuma havasında olabiliyoruz. Kısa bir uçak veya otobüs yolculuğunda, bir kafede kahvenizi yudumlarken veya güzel bir havada parkta otururken cep telefonlarımızda vakit öldürmektense bizi başka bir dünyaya götürecek kitaplara ihtiyaç duyabiliyoruz. İşte bir film izler gibi bir oturuşta okuyabileceğimiz kısa ama ağzımızda leziz bir tat bırakan bu kitaplar bazı anlarda en iyi yoldaşımız oluveriyor.

İşte küçük olmalarına rağmen okuyanlara büyük haz veren 100 sayfanın altındaki kitapların bir derlemesi:

1. Benim Hüzünlü Orospularım – Gabriel García Márquez

2014 yılında kaybettiğimiz Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Güney Amerikalı yazarın son romanı olan Benim Hüzünlü Orospularım, kısa olmasına rağmen oldukça düşündürücü bir kitap. Bir gazetecinin 90. yaş gününde bakire bir genç kız istemesi üzerine karşılaştığı 14 yaşındaki Delgadina’ya duyduğu aşkı konu alıyor. Gabo’nun büyülü gerçekçiliğinin son eseri olan bu romanı her genç insan mutlaka okumalı.
Sayfa sayısı: 96

2. Olağanüstü Bir Gece – Stefan Zweig

Aslında Zweig’ın neredeyse tüm eserleri 100 sayfanın altında. En bilinen eserleri Satranç ve Korku’nun yanında Olağanüstü Bir Gece de yazarın mutlaka okunması gereken kitaplarından. Tek bir gecede geçen bu öykü, olay örgüsünden ziyade anlatımıyla öne çıkan, varoluşu sorgulatan bir klasik.
Sayfa sayısı: 80

3. Tatsız Bir Olay – Fyodor Dostoyevski

Dostoyevski’nin diğer büyük yapıtlarının yanında az bilinen, kıyıda köşede kalmış eski öykülerinden biri. İvan İlyiç isimli bir generalin teorideki hümanist fikirlerini pratiğe dökmekte başarısız oluşunu konu alan trajikomik bu kısa hikayede Dostoyevski’nin başarılı psikolojik tahlillerine sıkça rastlayabilirsiniz.
Sayfa sayısı: 88

4. Kaçkınlar – Ferit Edgü

Kaçkınlar, eserlerindeki depresif atmosfer sebebiyle kafkaesk bir yazar olarak kabul edilen Ferit Edgü’nün henüz 20’li yaşlarının başında yazdığı ilk öyküsüdür. Ne kadar kafkaesk olduğu söylense de şiirsel üslubu ve kurgusuyla farkını ortaya koyan Ferit Edgü bu öyküyle yazın hayatına oldukça özgün bir giriş yapmıştır. Toplumsal çözülme, yabancılaşma, yalnızlık gibi temaları 4 farklı münzevi karakter üzerinden başarıyla işlediği bu öykü kesinlikle okunmaya değer.
Sayfa sayısı: 86

5. Bilinmeyen Adanın Öyküsü – José Saramago

Basit dili ve konusunun ardında derin psikolojik ve toplumsal alt metinler barındıran, kendini arayanlara bulmaları için yol gösteren nadide bir kitap. ‘Bilinmeyen’in değil ‘bilmeyen’in olduğu, dolayısıyla kendimizi bulmak için kendimizden uzaklaşman gerektiği belki de daha güzel anlatılamazdı.

“(…) ben bilinmeyen adayı bulmak istiyorum, o adaya ayak bastığımda kim olduğumu öğrenmek istiyorum, Bilmiyor musun ki, Kendinden dışarı çıkıp kendine bakmadıkça kim olduğunu asla bilemezsin, (…)” 

Sayfa sayısı: 64

6. Palto – Nikolay Vasilyeviç Gogol

Dostoyevski, “Hepimiz Gogol’ün Palto’sundan çıktık!” diye söz ediyor bu kitaptan, gerisini siz düşünün. Silik ve hor görülen bir devlet memuru olan Akaki Akakiyeviç’in kara kışın soğuğundan korunmak için bir paltoya ihtiyaç duymasıyla başlayan komik, yerini trajiğe bırakıyor.
Sayfa sayısı: 40

7. Kâtip Bartleby – Herman Melville

Moby Dick klasiğiyle Amerikan Edebiyatı’nın en önemli isimlerinden Herman Melville’in bir direniş hikayesidir Kâtip Bartleby. Modern toplumu en iyi çözümleyen eserlerden biri olduğu rahatlıkla söylenilebilir. Wall Street’te bir avukatın Bartleby’yi katip olarak işe almasıyla başlayan roman, Bartleby’nin dünyaya karşı takındığı “yapmamayı tercih eden” tavır ile avukatın hayatını temelinden sarsmasını anlatır. Bu roman ile Bartleby bir edebi karakterin adı olmaktan çıkıp net bir tavrın temsili haline gelmiştir.
Sayfa sayısı: 80

8. Bahçe – Marguerite Duras

“Hiroşima Sevgilim” ve “Sevgi” gibi sinemaya uyarlamalarıyla ünlü Fransız yazar Marguerite Duras’ın akıcı diyaloglardan oluşan hikayesi, iki yalnız yabancının yollarının kesişmesiyle başlıyor ve gerçeklerle yüzleşmeleri ile devam ediyor.
Sayfa sayısı: 87

9. Vişne Bahçesi  – Anton Çehov

Durum hikayeciliğinin ilk temsilcisi Çehov’un bu öyküsü, içinde büyük bir vişne bahçesi olan bir evin borçlar sebebiyle satılıp satılmaması konusunda gidip gelen bir aile trajedisini konu alıyor. Hikaye Çehov’un, aristokrasinin çöküşe geçmesiyle zenginleşen orta sınıfa dair gözlemlerini içeriyor. Aslında bu bir tiyatro metni, yani roman ve öykülerin arasında bir tiyatro kaçamağı yapmak için harika bir eser.
Sayfa sayısı: 89

10. İtiraflarım – Lev Tolstoy

Zengin ve mutlu bir insanın nasıl depresif ve intihara meyilli hale geldiğini gözler önüne seren başucu kitabı niteliğinde bir otobiyografi bu. Tolstoy’un bunalımlarına, arayışlarına kendi ağzından ışık tutan bir hayatı anlamlandırma çabası, kısaca büyük yazarın iç dünyasına bir yolculuk. Varoluşun ve ölümün nedenleri, özellikle de din konusunda değişen düşüncelerini samimiyetle anlatıyor Tolstoy. Kısa bir kitap olmasına rağmen oldukça yoğun bir içeriğe sahip.
Sayfa sayısı: 96

11. Kör Baykuş – Sadık Hidayet

Aslında bu kitabın yeri bu liste olmayabilir. Çünkü bir oturuşta bitirebilmek için fazla ağır bir kitap. İran Edebiyatı’na ve Sadık Hidayet’e alışık olmayanlar için daha ilk cümlesinden sonra devam etmeme kararı aldırabilir insana. Kör bir baykuşa benzetiyor gölgesini anlatıcımız. Hayal ve gerçeğin birbirine karıştığı, yazarın ruhunun dehlizlerinde karanlık bir yolculuğa çıkıyoruz. Sadık Hidayet’in biyografisi de göz önünde bulundurulduğunda ruhsal hezeyanlarını ve derin yaralarını iliklerimize kadar hissettiriyor okurken. Bu kitabı sindirmesi bile bu kadar zorken anlatması daha da zor. Hatta okuduktan sonra bir okuyuşla rafa kaldıramayacağınızı anlayacaksınız. Ne olursa olsun Behçet Necatigil’in dilimize kazandırdığı bu sıradışı kitabı herkes ölmeden önce mutlaka okumalı.
Sayfa sayısı: 88

12. Kontrbas – Patrick Süskind

Sinemaya uyarlandıktan sonra oldukça ünlenen “Koku” isimli kült romanıyla bildiğimiz Patrick Süskind’in Kontrbas’ı sürükleyici bir monologdan oluşuyor. İsmini bilmediğimiz bir kontrbas sanatçısı birey, toplum, ilişkiler, müzik ve sosyal olgular üzerinden ironik bir biçimde okuyuculara içini döküyor. Klasik müziğe ilgisi olanların daha bir keyif alacağı bu eser tiyatroya da uyarlandı ve halen oynanıyor. Kitabı okuduktan sonra bir de tiyatroda görmek çok keyifli olacaktır.
Sayfa sayısı: 68

13. Yolpalas Cinayeti – Halide Edib Adıvar

Türk Edebiyatı’nın en önemli yazarlarından Halide Edib Adıvar’ın Paris’te yazdığı ve dönemin İstanbul’una ve sınıf çatışmalarına ışık tutan bir cinayet romanı. Klasik heyecanlı kurguya sahip cinayet romanlarının aksine cinayetin sebeplerini ve bu sebeplerin arkasındaki masumiyeti anlatır. Zaten katilin kim olduğu kitabın başında belirtilmektedir, bu yüzden heyecanlı değil duygusal bir cinayet romanı olduğunu söylemek yerinde olacaktır.

“Duygusallıkla yaklaştığımız romanlar vardır; Yolpalas Cinayeti benim için onlardan biri. Halide Edib Adıvar’ın en güçlü eserlerinden mi? Sinekli Bakkal kadar ünlü, Kalb Ağrısı kadar ince ve duyarlı, Handan kadar çarpıcı mı? Bunları bilemem. Ama Yolpalas Cinayeti’nin derin etkisi altında kaldığımı, yıllar yılı ondan izdüşümlerle yaşadığımı mutlaka söylemeliyim.” -Selim İleri

Sayfa sayısı: 88

14. Asturya’da İsyan – Albert Camus

Albert Camus’nün bu tiyatro oyunu konusunu 1934’te yaşanan İspanya’nın Asturya bölgesinde yaşanan işçi isyanından alıyor. Asturyalı maden işçileri tarafından başlatılan grev, İspanyol hükümeti tarafından bastırılıyor fakat binlerce insan ölüyor ve yaralanıyor. Anlatılan kişilerin bambaşka hayat hikayeleri olsa da ortak bir amaç etrafında birleşiyorlar. Bariz bir şekilde siyasi bir niteliği var bu oyunun. Camus’nün romancılığının yanında tiyatro oyunu konusundaki hünerlerini de kanıtlayan bir eser olduğunu söyleyebiliriz.
Sayfa sayısı: 72

15. Suçluyorum – Émile Zola

Son kitabımız diğer tüm maddelerdeki roman, öykü ve tiyatro oyunlarından farklı olarak bir mektup. 19. yüzyılın sonlarında patlak veren ve büyük bir sansasyon yaratan Yüzbaşı Alfred Dreyfus’un haksız yere yargılandığı meşhur Dreyfus Olayı üzerine Émile Zola’nın dönemin Fransız cumhurbaşkanına yazdığı ve gazetede yayımlanan açık bir mektuptur. Aydın kimliğini çok net bir şekilde görebildiğimiz bu olaydan sonra Zola, baskılardan dolayı ülkeyi bir süre terk etmek zorunda kalmıştır.
Sayfa sayısı: 48

Bir yanıt yazın
You May Also Like