Sanat, insanın ortaya çıkışından beri var olan, onunla birlikte değişen ve hatta onu değiştiren bir olgudur. Sanatın icra edilme sebebi kimi zaman gerçekliğin bir yansıması, kimi zaman hayal gücünün bir temsili, kimi zaman da sadece eğlencedir. Fakat amacı ne olursa olsun, sanat oluştuğu dönemin algısına ışık tutar. Böylesine dinamik bir olgunun anlaşılması da bir hayli zor. Bu nedenle sanatı, döneme hakim olan paradigmalar etrafında şekillenen akımlar halinde incelemek işimizi bir nebze kolaylaştıracaktır. Sanat akımı, belli bir sanat idealini benimseyen sanatçılar tarafından oluşturulan ortak bir üslup olarak nitelendirilebilir. Elbette ki bu yazıda ismi geçenden çok daha fazla sanat akımı ve var olmuş sanatçı sayısı kadar da üslup vardır. Burada incelenecek olan, kendinden önceki anlayışlardan belirgin bir biçimde farklılaşan ve geniş kitlelere hakim olan belli başlı akımlardır.

 

“Sanatçının konumu önemsizdir. O sadece bir araçtır.” – Piet Mondrian

 

Tarih öncesi dönemlerde sanat olarak kabul edilen ilk örnekler Fransa’da bulunan Lascaux Mağarası’ndaki duvar resimleridir. Bu resimlerin yapılma amacı muhtemelen avlanmaya dayalı dini ritüellerdi. Tarih devirlerinin başlangıcından sonra Eski Yunan ve Roma’da Batı sanatını şekillendirecek gelişmeler yaşandı. Bu dönemden Rönesans’ın bitimine kadar olan sanat anlayışı bambaşka bir başlık altında incelenmesi gereken çok geniş bir konu olduğu için bu yazıda Protestan Reformu ile şekillenmeye başlayan akımlardan söz edilecektir. Akımlar uzun sürelerde oluşup, uzun sürelerde etiklerini yitirdikleri için kesin bir sıralamadan söz etmek zor olsa da bu yazıdaki sıralama yaklaşık olarak kronolojiktir.

Lascaux Mağarası resimleri

1. Barok

Temsilciler: Caravaggio, Diego Velázquez, Rembrandt, Peter Paul Rubens, Johannes Vermeer

16. Yüzyılın sonlarında ortaya çıkan bu akıma ismini Portekizce’de ‘şekilsiz inci’ anlamına gelen ‘barocco’ sözcüğü veriyor. En belirgin özelliği ışık ve gölge kullanımının sağladığı teatrallik ve zıt renklerin pürüzsüz kullanımına dayanan fırça işçiliğiydi. Böylelikle resimler etkileyici, ihtişamlı ve dramatik oluyordu. Bunun sebebi, dini ve mitolojik alegorilerin işlenmesiydi. Katolik Kilisesi, resimlerin dini yüceltmesini ve izleyicide hayranlık uyandırmasını istiyordu. Ayrıca resimdeki ışık kullanımı resme dinamik bir özellik katıyor, izleyiciye resmin çerçeveyle sınırlı kalmadığını ve hareket halinde olduğunu hissettiriyordu.

Caravaggio – Judith Beheading Holofernes

2. Rokoko

Temsilciler: Jean-Antoine Watteau, François Boucher, Giovanni Battista Tiepolo, Jean-Honoré Fragonard

Barok resminin ihtişamına tepki olarak Fransa’da başlayan Rokoko akımı ismini, Fransızca’da ‘çakıl taşı’ anlamına gelen ‘rocaille’den alıyor. Bu isimle anılma sebebi, rokoko tasarımında da mağaraların içini süsleyen taşlara benzer bir tasarımın kullanılmasıdır. Rokoko resminin karakteristik özelliği doğal motifler, yumuşak renkler ve yuvarlak, keskin olmayan konturlardır. Resimlerin teması ise aşk, eğlence gibi hedonik konulardır.

Jean-Antoine Watteau – Pilgrimage to the Island of Cythera

3. Romantizm

Temsilciler: Francisco Goya, John Constable, Eugène Delacroix, J. M. W. Turner, Théodore Géricault

Romantizm akımı 19. yüzyılın başlarında Avrupa edebiyatında ortaya çıktı. Klasik sanatın ideal figürlerindense daha bireysel tasvirler kullandılar. Çizgiden çok renge önem verdiler ve canlı renkler kullanarak resimlerine duygu yoğunluğu kattılar. Akıl ve mantığa değil, duygu ve sezgiye önem verdiler ve bu nedenle temaları ağırlıklı olarak doğa ve izleyicide empati uyandıran güçlü duygulardı.

Eugène Delacroix – Liberty Leading the People

4. Gerçekçilik (Realizm)

Temsilciler: Édouard Manet, Gustave Courbet, Jean-François Millet, Honoré Daumier

‘Gerçekçilik’ terimi Fransız romancı Champfleury tarafından Gustave Courbet’nin eserlerini tanımlamak için kullanıldı. Romantizm akımının yapmacıklığına tepki olarak ortaya çıkan bu akım, akademik kurallarla gerçeklikten uzaklaşan sanatı tekrar gerçekliğe yaklaştırmayı amaçladı. Köylüyü, işçi sınıfını, sokakları gördükleri gibi resmederek sosyal adaletsizliğe vurgu yaptılar. Geleneksel sanat tasvirlerine karşı gelen Manet, başlangıçta küçümseme ile karşılansa da sonradan modern yaşamın ressamı olarak anıldı. Manet’in Olympia’sı ilk sergilendiğinde herkesi şaşkına çevirmişti. (Olympia, o zamanlar Paris’te fahişelere verilen genel bir addır.)

Édouard Manet – Olympia

5. İzlenimcilik (Empresyonizm)

Temsilciler: Claude Monet, Edgar Degas, Pierre-Auguste Renoir, Mary Cassatt, Camille Pissarro

İzlenimcilik, gerçekçilik akımından etkilenen bir grup bağımsız sanatçının akademik kuralların katılığına tepki olarak ortaya çıkardığı bir akımdı. Taşınabilir boyaların ve fotoğraf tekniklerinin de gelişimiyle yarım kalmış taslaklar gibi görünen, uçup giden anları resmediyorlardı. Gerçekçilik akımından farklı olarak, odak noktaları ışığın değişen etkileriydi. Öyle ki, resimler açık alanda, ışığın dinamizminden faydalanarak yapılıyordu. Özensiz görünen, ayırt edilebilen seri fırça darbeleri ve hafif renk dokunuşları tablolarda net bir şekilde görülebiliyor. Akıma ismini Monet’nin ‘İzlenim, Gün Doğumu’ adlı resmi veriyor. İzlenim, çünkü bu bir Le Havre limanı manzarası değil, limanın ressamda uyandırdığı izlenimlerin bir betimi. ‘İzlenimcilik’ isminin başka çevrelerde akımı aşağılamak için kullanılması ise ironik.

Claude Monet – Impression, Sunrise

6. Ard İzlenimcilik (Post-Empresyonizm)

Temsilciler: Vincent van Gogh, Paul Gauguin, Paul Cézanne, Henri de Toulouse-Lautrec, Henri Rousseau

İzlenimciliği benimseyen fakat farklı bir üslup geliştiren sanatçıları izlenimcilerden ayıran özellik; ne gördüklerini değil, ne hissettiklerini sembolik bir şekilde resmetmeleriydi. Renklerle optik efektler oluşturdular ve izlenimcilerin aksine biçime önem verdiler. Geliştirdikleri bu tarz, soyutlamanın ve dışavurumculuğun da öncüsü oldu.

Vincent van Gogh – The Bedroom

7. Art Nouveau (Sezesyonizm)

Temsilciler: Gustav Klimt, Alphonse Mucha, René Lalique, Charles Rennie Mackintosh

Çok yönlü bir tasarım akımı olan Art Nouveau, Sanayi Devrimi’ne tepki olarak sanat ve zanaat arasındaki ayrımı belirsizleştirmeyi amaçladı. Asimetrik kompozisyonları harmanlayarak zarif tasarımlar ortaya koydular ve sanatı günlük yaşantıya entegre etmeye çabaladılar. Sıklıkla sembolik süslemeleri, feminen formları, böcek ve bitki desenlerini dekoratif olarak kullandılar. Resimde Gustav Klimt, mimaride ise Antoni Gaudí akımın en büyük isimleridir.

Gustav Klimt – Die Jungfrau

8. Dışavurumculuk (Ekspresyonizm)

Temsilciler: Edvard Munch, Egon Schiele, Paul Klee, Franz Marc, Oskar Kokoschka

1. Dünya Savaşının psikolojik tahribatı üzerine şekillenen bu akım, dış dünyanın tasviri yerine iç dünyayı anlatmasıyla bir ilk niteliğindedir. Sembolizmden beslenen sanatçılar; maskevari yüzler, muğlak figürler, yoğun ve uyumsuz renkler, pürüzlü sınırlar ve çarpık bir perspektif kullanarak kaygı, korku, yalnızlık, güvensizlik, yozlaşma gibi rahatsız edici duygularını resimlerinde dışa vurmuşlardır. Kapitalizmin olumsuz etkileri olarak tanımladıkları bu esrarengiz temalar, tablolarının konuları olmuştur.

Egon Schiele – The Embrace

9. Fovizm (Yırtıcılık)

Temsilciler: Henri Matisse, André Derain, Henri Manguin, Albert Marquet, Maurice de Vlaminck

Akım; eleştirmen Louis Vauxcelles’in, Henri Matisse önderliğinde bir grup ressamın aşırı canlı renklerle yaptığı resimleri ‘Les Fauves’ (yabanıl hayvanlar) olarak tanımlamasıyla adını almıştır. Cesur renkler ve dışavurumcu fırça darbeleri Fovizm’in karakteristik özelliğidir. Olumlu duyguları renklerle dışa vurmak, Fovist ressamlar için dünyanın doğrudan kopyalanmasından önemliydi.

Henri Matisse – The Pink Studio

10. Kübizm

Temsilciler: Pablo Picasso, Georges Braque, Juan Gris, Jean Metzinger, Fernand Léger

Gerçekçi perspektifi tamamen terk ederek cisimleri birçok bakış açısından resmederek aynı anda çok fazla yüzey gösterdiler. Bu yüzeyler resimlerde geometrik şekillere benzediği için eleştirmen Louis Vauxcelles bu figürleri ‘küçük küpler’ diye tanımlayarak akıma adını verdi. Üç boyutlu dünyayı iki boyutlu yüzeye aktarmak için cisimleri farklı perspektiflere göre parçalara ayırmaları resme soyut bir özellik kazandırmıştır. Bu özgün akım sanatın gidişatını değiştiren bir dönüm noktasıdır.

Pablo Picasso – Les Demoiselles d’Avignon

11. Dadaizm

Temsilciler: Hans Arp, Marcel Duchamp, Hannach Höch, Man Ray, Kurt Schwitters

Dada, ‘anti-sanat’ bir sanat akımıdır. 1. Dünya Savaşına tepki olarak doğan, radikal sola yakın bir akım olan Dada, kasıtlı olarak sanata saygısızlık yapmayı hedeflemiştir. ‘Dada’ kelimesi de çoğu dilde bir anlamı olmayan bir sözcük olarak özellikle seçilmişti. Sanatı ve sanatçının rolünü sorgulamasıyla ilk kavramsal sanat akımı olarak kabul edilir.

Kurt Schwitters – Das Undbild

12. Büyülü Gerçekçilik

Temsilciler: Frida Kahlo, Edward Hopper, Andrew Wyeth, George Tooker, Colleen Browning

İç dünyayı, huzursuzluk veren duyguları anlatan Büyülü Gerçekçilik akımı da 1. Dünya Savaşı’nın olumsuz atmosferinden etkilenerek gelişti. Oldukça tuhaf ve esrarengiz sahnelere rağmen ‘gerçekçilik’ olarak adlandırılma sebebi, resimlerde soyutlamalara ve perspektif bozukluklarına yer verilmemesiydi. Duyguları ve ruh halini anlatma özelliğiyle de dışavurumculuk akımına benzerlikler gösterir. Yani; gerçekçi figürler, örtük anlamlara sahipti. Sürrealizm ile sık sık karıştırılsa da, Büyülü Gerçekçilik sanatçıları resimlerinde bilinçaltı ve rüya ögelerine yer vermemeleriyle sürrealist ressamlardan ayrılır.

Frida Kahlo – The Two Fridas

13. Gerçeküstücülük (Sürrealizm)

Temsilciler: Salvador Dalí, René Magritte, Joan Miró, Max Ernst, André Masson

Sigmund Freud’un psikanalitik kuramından etkilenen bir grup ressamın, duyguları rüya sahneleriyle ifade ettikleri bir sanat stili olarak gelişti. Birbiriyle alakasız ögeleri bir arada resmederek yoğun bir sembolizm ve imgelemeye yer verdiler. Serbest çağrışım, rüya analizi gibi Freudyen teknikler kullanarak bilinçaltına odaklandılar. ‘Psişik otomatizm’ denilen, bilinçlerini kapatıp tamamen bilinçaltından gelen imgeleri kullanarak özgün işler üretiyorlardı. Resimlerine ‘bilinemezlik’ ve ‘gizem’ hakimdir.

René Magritte – The Philosopher’s Lamp

14. Soyut Dışavurumculuk (Soyut Ekspresyonizm)

Temsilciler: Jackson Pollock, Willem de Kooning, Philip Guston, Lee Krasner, Arshile Gorky, Franz Kline

2. Dünya Savaşının getirdiği dehşet duygularını dışa vurmak amacıyla gelişen bu teknik, geçmişin hiçbir sanat akımına uymuyordu. Sürrealizmin otomatizm tekniğini kullanarak boyaları sıçratma, akıtma, serpiştirme yöntemleriyle ve sanatçının tüm vücudunu kullanmasıyla karakterize olmuş bir akımdır. Karmaşık ağ desenleri, karanlık duyguların dışa vurumunu ve resmi yaparkenki bilinçsizliği temsil ediyor.

Jackson Pollock – Convergence

15. Pop-Art

Temsilciler: Andy Warhol, Roy Lichtenstein, Richard Hamilton, Peter Blake, Jasper Johns

2. Dünya Savaşının ardından yükselişe geçen tüketim kültürüyle gelişen pop-art akımı, soyut dışavurumculuğa bir tepki olarak doğdu. Sanatın bireyselliğine karşı çıkarak sanatı popüler kültüre uyarladılar. Herkesin ilişki kurabileceği, ‘tüketebileceği’, kolay ulaşılabilir süjelere sahip sanat eserleri ürettiler. Ayrıca, ticari baskı resim tekniğiyle de seri üretim ve sanat arasındaki ayrımı belirsizleştirdiler.

Andy Warhol – Campbell’s Soup Cans

Kaynak: Susie Hodge – Sanatın Kısa Öyküsü

Bir yanıt yazın
You May Also Like