Netflix’teki En İyi Oscar Ödüllü Filmler

Oscar zaferleri, film meraklılarının filmleri nasıl algıladıkları ve anladıkları üzerinde muazzam bir etkiye sahiptir. Hayranlar, en sevdikleri film yapımcılarının ve oyuncularının Oscar zaferlerini konuşurlarken izleyiciler de bu ödüllü filmleri kaçırmak istemezler. İzleme deneyiminize biraz prestij katmak istiyorsanız, Netflix’te aslında aralarından seçim yapabileceğiniz çok sayıda “Oscar filmi” bulunuyor. Bununla birlikte, tam olarak aradığınızı bulmak zor olabilir, bu nedenle aşağıda Netflix’teki en iyi Oscar filmlerinin bir listesini bir araya getirdik.

Aşağıdaki tüm filmler, kendi yöntemleriyle film yapımını değiştirdiler ve tür sınırlamalarını yeniden tanımladılar ve hatta bazıları klasik olma statüsünü bile kazanarak kendilerini adanmış hayran kitlesine sahipler. O zaman hadi gelin beraber inceleyelim.

Sense And Sensibility 

Jane Austen’ın sinemacı Ang Lee ve aktris Emma Thompson’ın klasik romanından uyarlanan bu uyarlaması, 68. Akademi Ödülleri’nde En İyi Uyarlama Senaryo Oscar’ını aldı. Thompson’ın senaryo yazımına ilk kez imza atan film, ona En İyi Kadın Oyuncu adaylığı kazandırdı.

Film, 18. yüzyılın İngiltere’sindeki aile hayatının, romantizmin ve evliliğin duygusal açıdan hareketli bir portresidir. Thompson ayrıca hikayedeki komediyi gün yüzüne çıkarma konusunda oldukça başarılı ve filmde Kate Winslet, Hugh Grant ve Alan Rickman’dan muhteşem performanslar yer alıyor.

 

Ruhların Kaçışı

75. Akademi Ödülleri’nde En İyi Animasyon Ödülü kazanan bu Japon fantastik filmi, 10 yaşındaki bir kızın doğaüstü bir dünyada kaybolmasının ardından ruhlar, cadılar ve ejderhalarla maceralarını anlatıyor.

Film, klişe olmayan karakterler ve gerçeküstü olaylar tarafından donatılan ve daha ilgi çekici hale getiren bir hikayeye sahiptir. Ruhların Kaçışı ayrıca, her bir kare bölümünde titiz ayrıntılara sahip zengin bir animasyon içerir.

 

Rosemary’nin Bebeği

Ruth Gordon’a En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödülünü ve Roman Polanski için En İyi Uyarlama Senaryo adaylığını kazandıran bu korku filmi, Chinatown yönetmeninin Hollywood’daki ilk çalışmasını oluşturdu.

Film, genç bir hamile kadının komşularına, onların şeytani kültüne ve kendi bebeğiyle olan niyetlerine dair şüpheleri etrafında dönüyor. Tüm zamanların en etkili korku filmlerinden biri olarak kabul edilen Rosemary’nin Bebeği, seyirciyi tedirgin eden ve ekrandaki kahramanın şüpheleriyle empati kurmasını sağlayan karakter odaklı bir kurguya sahip.

 

Beni Adınla Çağır

İtalyan sinemacı Luca Guadagnino’nun yönettiği harika romantik dram, queer sinemaya hoş bir katkı sağladı. Timothee Chalamet ve Armie Hammer’dan örnek performansların yer aldığı, 1980’lerin İtalya’sında geçen dönem draması, En İyi Uyarlama Senaryo Akademi Ödülü, En İyi Film ve Chalamet için En İyi Erkek Oyuncu adaylıkları kazandırdı.

Film ayrıca, prodüksiyon tasarımı ve kostümleriyle de övgü büyük övgü topladı.

 

Roma

Hayranlara Gravity ve Children of Men gibi sinematik harikalar veren Meksikalı auteur Alfonso Cuaron’un son derece kişisel ve yarı-otobiyografik bir çalışması olan bu film, 1970’lerin Meksika şehrinde yaşayan bir aile yardımcısının hikayesini anlatıyor.

Yönetmenlik ve Sinematografi dalında Cuaron Oscar’larını da kazanan En İyi Yabancı Film, hizmetçinin bakış açısından anlatılıyor ve 1970’lerin Meksika’sındaki sınıf ilişkileri ve siyasi çalkantı üzerine bir yorum sunuyor.

 

Masumiyet Çağı

Martin Scorsese’nin orta dönem filmlerinin en küçümsenen filmlerinden olan bu Edith Wharton uyarlaması, 1870 dolaylarında yüksek sosyete New York’ta Daniel Day-Lewis ve Michelle Pfeiffer arasında acı bir iffetli aşk ilişkisini ayrıntılarıyla anlatıyor. Gabriella Pescucci bu filmdeki güzel kostümleriyle Oscar’a layık görüldü. Scorsese’nin kamerası ise zarafeti vurguluyor.

Bir yanıt yazın