İnsanlık her zaman varlığının amacı üstüne kafa yormuştur. Farklı düşünürler insanın evrendeki eşsiz önemi hakkında farklı fikirler ortaya sunmuştur. İlahiyatçılar insanın Tanrı’nın suretinden yaratıldığını ve böylece onun mükemmelliğinden çok şey aldığını söylüyor.

Aristo insanın varoluş amacının benzersiz aklı sayesinde öğrenmek ve anlamak olduğunu savunuyordu. Modern bilim ise insan ırkının özel dizaynıyla bilinmeyeni öğrenmeye, gelişmeye, keşfedip fethetmeye devam edeceğini söylüyor.

Diğer yandan bir takım düşünürler de her insanın amacının aynı olmadığını savunuyorlar. Varoluşçular kişinin hayatının değerini yaşarken verdiği kararlarla kendisinin belirlediği konusunda hemfikirler.

Nietzsche’de aynı şekilde birey hayatını nasıl yaşar, neler yaparsa hayatının değeri ona göre şekillenir düşüncesini savundu. Hepsinin dışında bazı insanlar da her şeyin bir kaza olduğunu, düzenin hiçbir öneme sahip olmadığını, her şeyin başladığı gibi sessizce sona ereceğini düşünen insanlar da yok değil ama bu ne kadar mantıklıdır tartışılır. İşte size insanlığın önemini sorgulayan, varoluşsal ikilemlerden bahseden muhteşem 10 film! H/T: tasteofcinema.com

10) Donnie Darko (Donnie Darko – 2001)

1

Richard Kelly tarafından yazılıp yönetilmiş doğaüstü psikolojik drama olan film, evreni kurtarmak görevi yüklenmiş sorunlu bir genç olan Donnie’nin hikâyesini anlatıyor. Donnie Darko insanlığın evrende önemli bir yere sahip olduğunu, görevininse varlığını sürdürmek olduğunu anlatıyor.

Filme göre insan evrende önemli bir rol oynuyor. Donnie bilinmeyen bir güç tarafından evreni yok olmaktan kurtarmak üzere seçiliyor ve diğer ana karakter olan Frank tarafından yönlendirilerek uzay ve zamanın kararlılığınındaki bozulmayı düzelterek görevini tamamlaması bekleniyor.

9) Se7en (Yedi – 1995)

2

David Fincher’ın sert psikolojik suç filmi 2 dedektifin hikayesini anlatıyor. Bu dedektifler, Mills ve Somerset, İncildeki 7 ölümcül günaha göre cinayet işleyen korkunç bir seri katili yakalamaya çalışıyorlar.

İnsanın varlığını günahlarına göre karamsar bakış açısıyla irdeleyince bu 7 günah bu konuda biçilmiş kaftan oluyor. Toplumdan yorulmuş Somerset her şeyi arkada bırakarak gitmeyi düşünüyor. Mills ise idealist ve dedektif olarak dünyayı daha iyi bir yer haline getirebileceğine inanan bir karakter. Katil ise insanların günahlarını hedef alan, bu günahlarının bedelini ödettiğini düşünen bir karakter. Filmin sonunda izleyici kendini bir sorguya almadan yapamıyor ve aklında bir soru kalıyor: Hayat uğrunda bu kadar savaşmaya değer mi?

8) Mindwalk (Mindwalk – 1990)

3

Turning Point romanından uyarlanmış, Fritijof Capra tarafından yazılmış, Bernt Capra’nın yönettiği Mindwalk ikisi eski arkadaş olan 3 kişinin arasında geçen yoğun konuşmayı anlatıyor. Capra kimsenin gücünün evrenin sonsuz ve akıl almaz doğasını anlamaya yetmeyeceğini düşünüyor.

Mindwalk insanın doğayı anlama konusundaki sonsuz arayışını anlatıyor. Bireyler sonsuza kadar kendi sınırlı bakış açıları içinde kapana kısılmış haldedir. İnsan evreni anlama konusunda çok fazla zaman harcıyor ve sonuçta bulduğu tek şey yine kendisi. En sonunda önemli olan tek şeyin yaşıyor olması ve insan ilişkileri olduğunu söylüyor.

7) Melancholia (Melankoli – 2011)

4

Lars Von Trier’in “Depresyon Üçlemesi”nin ikinci filmi olan ve yönetmenin kendi depresyon deneyimlerini anlattığı filmi Melankoli, Dünya’nın yok oluşunun şartlarıyla gelen iki kız kardeşi anlatıyor. Von Trier insanın evrende yalnız olduğu düşüncesiyle, evrensel bir yıkımdaki kırılganlığını görsel efektler ve trajik müziklerle daha da dramatik hale getiriyor.

Melankoli, insanın büyük tablodaki yerine karamsar olarak bakıyor. Bu doğrultuda ana karakter, Justine, bir sır biliyor: Onun yaşamdan aldığı bütün zevki yok eden gerçek, Dünya’daki yaşamın tamamen anlamsız oluşu.

6) The Last Temptation of Christ (Günaha Son Çağrı – 1988)

5

Film eleştirmeni ve beğenilen yönetmen Paul Schrader tarafından yazılan, Martin Scorsese’nin yönettiği The Last Temptation of Christ, Hz. İsa’nın hayatını, korkularını yenerken savaştığı şeyleri ve ilahi emirleri yerine getirişini anlatıyor. Scorsese’e göre İsa’nın hayatına inançlarından çok davranışları yön vermiştir. İsa’yı diğer filozoflardan ayıran şeyin kendi düşüncesine bağlılığı ve verdiği vaazları kendisinin de uygulaması olduğunu düşünüyor.

Günaha Son Çağrı insanın hayatının önemini davranışlarıyla belirlediğini savunuyor. İsa önemliydi çünkü inandığı şeyler doğrultusunda yaşadı, kendi görüşü için hayatını feda etti.

5) My Dinner With Andre (Andre ile Akşam Yemeği – 1981)

6

Andre Gregory ve Wallace Shawn’ın gerçek hayatlarından uyarlanmış olan film, birbirini uzun yıllar boyunca görmeyen ve bu süreçte insan doğası hakkında iki farklı düşünceye sahip olmuş iki eski arkadaşın hikayesini anlatıyor. Louis Malle bireylerin hayatın anlamını bulma konusundaki çabalarını iki farklı yoldan tasvir etmiş.

4) The Turin Horse (Torino Atı – 2011)

7

Frederick Nietzsche’nin düşüncelerinden esinlenerek yazılmış bir hikaye olan The Turin Horse, insanın kasvetli çabasının nasıl acı çekmeye döndüğünü anlatıyor. Yönetmen Bela Tarr, “Tanrı” inancının kaybetmenin hayatın anlamını ve değerini kaybetmek anlamına geleceğini savunuyor.

Nihilistik bakış açısıyla insanın sancısının sebebini araştıran filmde çiftçi ve kızı çiftlikte geçen rutin hayatlarından, yaşam savaşı vermekten sıkılmış, tutunacak yeni bir dal aramaktadırlar.

Bela Tarr insanın verdiği yaşam savaşının acılarının üstesinden sadece “Tanrı” inancıyla kurtulabileceğini anlatıyor. Filmdeki Tanrı figürü insanın değerini, nasıl davranacağını belirliyor. Filmin bize sorduğu soru ise “İnançsız bir yaşamın anlamı var mıdır?”.

3) Wings of Desire (Berlin Üzerinde Gökyüzü – 1987)

8

Wim Wenders’a 1987 yılında Cannes Film Festivalinde en iyi yönetmen ödülünü kazandıran film, mucizevi insan hayatının şiirsel bir anlatımını yapıyor. Wings of Desire insanın günlük hayattaki her anını betimliyor, içtiği sigaradan, aşk acısı çekişine kadar.

Wim Wenders insanlığı göz alıcı, ilham verici ve fazlasıyla değerli olarak tanımlıyor. Ana karakter Damiel ise ölümsüzlük yüzünden hayattaki hiçbir şeyden tatmin olmayan bir karakter. Damiel, aşık olmak, kararsız kalmak, ölümün değişken doğası gibi insansı deneyimlerin özlemini çekiyor. Wings of Desire insanın yaşadığı her günün bir mucize olduğunu hatta ölümsüzlükten bile daha değerli olduğunu savunuyor.

2) Through a Glass Darkly (Aynanın İçinden – 1961)

9

1962 yılında En İyi Yabancı Film dalında Akademi ödülünü alan film, Ingmar Bergman’ın “İnanç” üçlemesinin ilk filmidir. Aynanın İçinden, inancın, bilimin ve sanatın insanın varoluşsal boşluğunu doldurmak konusunda ne kadar yetersiz olduğunu gözler önüne seriyor. Bergman’a göre aşk, insan hayatını anlamlandırak tek şey.

1) Stalker (İz Sürücü – 1979)

10

Anahatlarıyla Roadside Picnic isimli romandan uyarlanmış olan Andrei Tarkovsky’ın etkileyici başyapıtı gerçeklik ve bilinç arasındaki ilişkiyi anlatıyor. Doğanın en saf, değiştirilmemiş hali için “Bölge” terimini kullanarak insanın kendi gerçekliğini değiştirme konusundaki akıl almaz gücünden bahsediyor. Tarkovsky’e göre insan hem kendi gerçekliğinde hem de kendi varlığının değerlendirilmesinde rol oynayabilir.

Tarkovsky izleyicinin deneyiminden yola çıkarak ona gerçeklik, hayatın değeri ve bilinç arasında eşsiz bir bağlantı kurdurtuyor. Gerçeklik bireylerin zihinsel çıkarımlar sonucunda ulaştığı son bölge olarak tanımlanıyor. Bireylerin gerçekliğine şekil vermesi konusunda bilincin eşsiz rol oynadığını savunuyor yönetmen. Buna ek olarak Bölge’nin, oraya ulaşmaktan korkan, kendi özlerini görmek istemeyen bireylerin en derin isteklerini açığa çıkarma gücü olduğunu söylüyor.

Bir yanıt yazın
You May Also Like